Dünya senden ibaret değildi. Keşke dünya senden ibaret olsaydı.

29 Ocak 2012 Pazar

bazı güzel şeyler yarım kalır.

“ …
Nazım’ın Pirayesi, Kafka’nın Milenası, Aragon’un Elsası, Elsa’nın gözleri olmak isterdim. Frida Kahlo gibi kaşlarımı almadığım dönemde Diego Riveramdın. Ve o dönem o kadar uzun sürdü ki… O zamanlar yüreğim kafamdan dışarı fırlayacak diye korkardım. Arabasına duyduğu şefkati kadınına duymayan Bertolt Brecht’e benzetirlerdi seni. Ama senin ismini telaffuz etmek daha kolaydı. Biraz şefkat için siyah bir passat olmak istemediğim yalandı. İstedim. Perviz Şapur’un Furuğ’ya çektirdiği eziyeti bana çektirmek isteyen adamlara sen varsın diye sırtımı dönmeseydim, büyürdüm, kadın olurdum, şair olurdum, anne olurdum. Hep bir yanım eksik olurdu ama olurdum. Genç yaşta ölürdüm. Ve sen, “inanırdın soğuk mevsimin başlangıcına.”
Seni unutmayayım diye bir ip bağladım parmağıma. Böyle böyle unutmadım seni. İran sokaklarında  832 OEG 54 plakalı arabanın arkasından koştuğumu, Afganistan da mavi burkalar giyip dolaştığımı, Filistin de ağzımı bir sokak çeşmesine dayayıp su içtiğimi görenler olmuş. Bu konuda asla konuşmayacağım. Elma kokmak istediğimi doğruluyorum. Peştuca bilmiyorum. 2011’de ki en büyük katliam içim. 7 milyon ölü, 3 mülteci adam, ve sayısı belli olmayan kayıp kedi ve kadın var.

Oysa ben şehrin bütün çöp kovalarını ateşe verip yanlarına bir karton serip, atlas yorganlarda uyutabilirdim bütün sokak çocuklarını. Porselen çaydanlıklarda çay demler, ince belli bardakları gazetelere sarıp verebilirdim ellerine. Şüpheli bütün güzel çocukların annesi olabilirdim! Umay ölseydi… “

cigdemtas
Basite indirgeyerek sev beni.

Ve nefret etme olmadığım sabahlardan. Sabahlar güzeldir. Bilirsin yeni bir gün boktan işler filan. Bunu söylerken samimi olmaktan korkuyorum... Beni çantamda çakmak aramaktan kurtaracak gibisin, sigara kokan saçlarımı tiksinmeden öpecek gibisin.. Kendi kötülüğünü düşünüyorsun. Kendi kötülüğüne düşüyorsun.
Hiç olmamış gibi yaptığım kederler gibisin. Dokunmaktan kaçmadığım, kırdığımda yüreğime batırmadan geçmediğim kumdan kaleler gibisin. Neyin içine girersem onun şeklini alırım. Kalıbım olmaktan kaç. Kendini ikiye katlamaktan sakın. Sürekli sana ne yapacağını söylememden nefret et.
Beyninde beslediğin kuşlar dağılmıyorsa ben tellerine konunca lütfen beni unut. Ben bu olmak istemiyorumken bu oldum. Sen olma!
çiğdem.

bu kadar.

Ülkenin durumu kötüye gidiyor. Fenerinde…
Depremler oluyor, insanlar ölüyor. İşsizlik arttı. Hopa davasındakileri de çıkardı dışarı hükümet. Askerlik paralı oldu. Havalar soğudu ve hala şehrimde çıplak ayaklı çocuklar karton topluyor. Selim bana daha sık küsmeye başladı. Uzaklara olan özlemim katlandı da boyumu geçti. Elsa’yı daha sık anar oldum. “İyi ve şefkatli biriydim ben, ama herkes beni kendisi için seviyordu…” diye düşünürken buluyorum kendimi sık sık. İçimin kayıp kedileri çoğaldı. Ve ben onları besleyemeyecek kadar kendime açım.
Hala atlet giymiyorum, hala üşütüyorum, hala öksürüyorum. En kötüsü kafam hala adi… Güzel yürekli bir adam var mutlaka hayatımda.
Yazacaklarım bu kadar.

11122011 ciğdemtas.

mahrem

“Mazgalların altında bir hayat varsa yaşadığımızdan daha iyidir.”diye geçirirken aklından. Aralarındaki mesafeyi fark etti. Üstelik ellerini cebine sokmuştu. Sanki zorla koluna yapışacaktı ondan tiksinen bu adamın, elini tutacaktı. Hayır, tutmayacaktı. Tutmadı. Oda ellerini cebine soktu. Kafasını ileriye dikti ve daha hızlı adımlarla yürümeye başladı. İkisi de farklı şeyler düşünüyordu. Ama konuşmuyorlardı. Adam kadından kaçırdığı ellerini ceketinin cebinden çıkarıp bir sigara yaktı. Ve hızlı hızlı kadından taraftaki elini yine ceketinin cebine soktu. Yürümeye devam ettiler. Adam kısa bir süre sonra durdu. “sana niye sigara uzatmadım” dedi. Ceplerini karıştırırken. Kadın adamın ağzındaki sigarayı aldı ve yürümeye devam ettiler. Evin önüne geldiklerinde adam tedirgindi. Kadın rahat. Yavaş yavaş ayakkabılarını çıkardı kadın. Adam kapıda kadının içeri girmesini bekliyordu. Ellerini özgür bırakmıştı. Çünkü artık yalnızdılar. Çünkü artık elini tutmasından korktuğu kadına o ellerle sarılacaktı. Çünkü bütün tutuşmalar mahremdi, sokak ortasında yaşanmazdı. Ama anason kokan sofralarda dostlara meze olarak sunulabilinirdi.
Kadın içeri girdi. Çantasını yere bıraktı. Duvarda ki asılı davetiyeye takıldı gözleri. Adam kadına bakıyordu. “ne güzel gözlerin var” dedi. Kadın içinden ibne yeni mi fark ettin diye geçirirken adama gülümsüyordu. “yüzüme hiç bakmamış olsan bunu yerdim, bana su koyar mısın? ben üstümü değiştireceğim”
adam kadına su koydu kadın salaş bir biçimde mutfağa geldi. Adamın elinden bardağı alıp suyu yavaş yavaş içti. Adam kadının yanından ayrılmıyordu. Sokakta yan yana yürüdüğüm adam bu değil diye geçirirken aklından kadın. Bardakta su bitti. Salona geçtiler. Adam iki kişilik koltuğa oturdu. Kadın aynanın önünde biraz oyalandı dağılan saçlarını topladı. Kadında büyük koltuğa tek başına oturdu. Sokakta adamın aralarına koyduğu mesafeyi kadın salonda aralarına koyuyordu. Adam kumanda elinde kanalları geziyordu. Kadının esnedi. Adam uykun mu geldi diye sordu. Kadın evet ama burada uyuyabilirim dedi. Adam olmaz koltukta uyunmaz. Benimde uykum var. yatak odasına geçelim dedi. Kadın kalkıp adamdan önce yatak odasına gitti. Adam üzerine giyecek bir şeyler ararken kadın yatağa yerleşti. Adam sürekli konuşmasa uyuyabilirdi de. Uyuyamadı. Adam üstüne giyecek bir şey bulamadı ve üstündekilerle yatağın diğer tarafına yattı. Kadın yatağın bir ucundaydı adam diğer ucunda. Sokakta adamın aralarına koyduğu mesafeyi kadın yatakta da koymayı sürdürüyordu. Adam yüzünü kadına döndü. Kadın tavana bakıyordu. Konuşsalar çok şey konuşacaklardı. Sussalar daha çok birikecekti konuşacakları. Adam kadının aralarına koyduğu mesafeden hoşlanmıyordu. Ama kendi koyduğu mesafeleri de görmüyordu. Kimse kimseyi anlamıyordu. Tavan kadını anlıyordu. Ve baş ucunda ki bavul. Aynalı dolap adamdan yanaydı. Adam uzanıp kadının koltuk altından öptü. Bir kolunu kadının üzerine attı. Ve biraz yaklaştı. Kadın elini adamın ağzına götürdü. Ve onu asla öpmeye kalkmamasını söyledi. Adam kızdı. Çünkü adam yol boyunca kadınla sevişmeyi düşündü. Kadınsa adamı sevmeyi. Adam kadının duygusal zayıflığını kadınsa adamın cinsel zayıflığını kullanıyordu. Bundan daha doğal bir şey yoktu. onlar "birbirini sevmesi ve sevişmesi gereken doğru kişilerdi". Özgen çok haklıydı diye geçirdi kadın içinden.
sonra kadının telefonu çaldı adamın kolunu üzerinden atıp telefonla konuşmaya başladı. Kadın kapatmadan adamında telefonu çaldı. İkisi de ritmik yalanlar uyduruyordu karşılarındakilere. Yalanı sevmezlerdi ama çok güzel yalan söylerlerdi.
kadın telefonu kapattı. Ve adamı izledi adam ayakta konuşuyordu. Adamda telefonu kapatıp kadının yanına oturdu. Kadın adama sevgilisinin olup olmadığını sordu. Adam yalanladı. Kadında inandı. Adam kadına sarıldı. İçecek bir şeyler alalım mı? kadın olur dedi. Adam bira alıcam limitin ne diye sordu. Kadın limitim yok dedi. Adam bira ve biraz çerez alıp eve döndü. Salonun ortasına yere oturdular. Adam her şeyi elleriyle hazırladı kadın kıpırtısız oturdu. Sonra içmeye başladılar ve adam iki birayla sarhoş oldu. Yüzü kızardı. Mutluydu. Geçen vakitte kadın ne yaptığını anlatmak istiyordu. Adam sormuyordu. Kadın anlatmadı. Sonra kadının telefonu çaldı. Arkadaşları dışarıya davet ettiler. adam dışarıda da içmeye devam edersek çıkalım dedi. Kadın giyindi. Oldukça salaştı. Çirkindi de. Giyinirken ara ara adamın yanına gelip makyaj yapıp yapmaması gerektiğini soruyordu. Adam yapma dedi. Yapmadı ve çıktılar. Gene aralarında aynı mesafe vardı. adamın elleri gene cebindeydi. Sonra barlar sokağında herhangi bir bara girdiler. Yalan söylüyorum. O bara sırf Gökhan Türkmen dön çalıyor diye girdiler. Bar kadın kadar salaştı. Ama adam gibi kasıntı tiplerle doluydu. Kadın içiyor, adam sarhoş oluyordu. Arkadaşlarla edilen sohbetin tadı yoktu. Kadın bazen adama dönüp duvara monteli plazma tv’den maç izliyordu. Bazen de adama bakıyordu. Kulağı bar şarkıcısındaydı. Bildikleri şarkılara hep birlikte eşlik ediyorlardı. Kadın bazen adama bakıyordu. Adam da kadına. Adam o kadar korkuyordu ki kadının onu sevmesinden o kadar olur. Baktılar olmayacak. Göz mesafesi de koydular aralarına. Kadının doğum günüydü. Bardaki gitarist tam bir doğum günü şarkısı çalıyordu ki bardan çıktılar. Çok ilerlemeden adam bir kadına çarptı sonra bir adama. Kadın yolda gördüğü bir köpeği sevmek istedi. Ama köpek kendini sevdirmek istemedi. Kadının refleksleri güçlüydü. Kolunu tam zamanında çekti. Adama baktı. Adam korkmuş ve şaşırmış görünüyordu. Herkes kadının sarhoş olduğunu düşünüyordu. Ama kadın sarhoş değildi. tranvay raylarının üzerinde hiç şaşırmadan yürüyebiliyordu. Adam gene bir adama çarptı. Ve kadın adamın koluna girip olmaz bu böyle dedi. Adam paniğe kapıldı telaşlandı. Elini sakladığı cebinden çıkardı. Ama kadın elin üşümesin cebine sok deyip adamın koluna iki koluyla sarıldı. Adam mutlu görünüyordu. Kadın mutluydu. Ama hepsi alkolün etkisiydi. Eve girdiler ve sarılıp uyudular. Kadın adamın üstünü örttü ara ara uyanıp. Omzunu öptü. Adam bir ara dönüp kadına sarıldı. Kadın uyanıktı. aslında bütün gece adamı izlemişti. Horluyordu ama gene de kadına güzel geliyordu adam. Kadın adamı sevebilirdi. Sevmese olurdu. ama kadın adamı sevecekti. Adamsa yarından sonra kadını aramayacaktı. Çünkü kadın adamın bütün sevişme davetlerini itti. sevişseler de aramayacaktı sevişmeseler de. Adam kadından korkuyordu. Kadını sevebilirdi. Bu olmamalıydı.
sabah olunca kadın uyanıp giyindi. Makyajını yaptı. Adamı uyandırdı. Adam belli belirsiz sayıklıyordu. Ama uyandı. Giyindi ve kadını gideceği yere kadar götürdü. Kapının önünde değil. kapının içinde sarıldılar. Çünkü sokak ortasında bütün tutuşmalar mahremdi. Kadın o kadar içten sarıldı ki adam korktu. Ne de olsa dedi adam içinden ne de olsa uzun bir süre görüşmeyeceğiz. O merdivenleri çıkmadan, ben köşeyi dönmeden bitecek hepsi………..
öyle de oldu.

çiğdemtaş - 30092011

merhaba ben senin kafanın içindeki cesaretim



“ Merhaba. Ben senin kafanın içindeki cesaretim. Hani bir türlü o kalın kafandan dışarı çıkarıp, gezdirip dolaştıramadığın, yüzüne tükürmeye kıyamayıp ayıpladığın, bastırıp, yaşamaktan kaçtığın. Seninle barlara gitmekten, toplu taşıma araçlarına binmekten, uyumaktan uyanmaktan, sevişmekten, yemekten, konuşmaktan, küfür etmekten, hatta işemekten…
sıkıldım ulan!

bu neyin çabası? Kendini, kendine kanıtlayamıyorsun ki sen. Başkalarını geç. Öyle üzülüyorum ki sana bu konuda, yemin olsun ki vicdanını sollarım. Fok balıklarından daha yalnızsın ulan. Sanki dünyanın bütün kadınları bir araya gelip, sana kendilerini elletip vermemeye yemin etmişler. Üstelik saf anına gelmiş bir kaçını harbi sevmişsin ama yetmemiş. Zaten sevgi yetmezmiş.

Hani izin versen bana. Az gelişmiş ahlakından ve çok gelişmiş vicdanından geçsen. Ya da geçme ulan. Geçmeden de yaşarsın. yaşar gibi yaşarsın. Hani sen en çok güzel kandırdığını düşünüyorsun ya annenden başlayıp bütün insanları, hani onlar kanmış gibi yapıp seni hiç bozmuyorlar ya. Ulan gerizekalı sen en çok kendini kandırıyorsun. Ama için rahat olsun kimseyi aldatmıyorsun. Aldananda sensin. Hem de her aldattığını sandığında öyle güzel aldatıyorsun ki… öyle güzel olur. Yüzünde zafer sarhoşluğu bir sigara yakıyorsun ya peşi sıra geliyor vicdan oyunları, duyarlılık katakullileri…

hadi bana izin ver. Senin yerine küfredeyim, içeyim, giyineyim, soyunayım, işeyeyim, ota boka siktir çekeyim. Toplu taşıma aracında her sabah gördüğün o güzel popoya cimdik atayım. Olmaz mı? A aa niye? Heves mi? nefs mi? dedin. Sus be kadın mı? dedin pardon! ne dedin.

Merhaba. Ben her aradığında sana gelen o kadın. Bir gün aradığında ben gelmeyeceğim. “


 cigdemtas.

sen beni niye sevmedin

Sen beni anaç yanımdan vurdun.
Kaldırımların kederinden, yağmurun katresinden…


Sonrada hiçbir şey olmamış gibi yaptın. Haklıydın, hiç bir şey olmamıştı. Ben olsam da giderdim. Hem ben arkama da bakmazdım.
Sen beni sevmedin ya sevmesen de olurdu. Buraya kadar tamam aklım kesiyor… ama sen beni sevmedin diye ben, ömrümü seni severek geçirmesem de olurdu… sıkıntı orda.

bir gün, biri çıkıp dese ki ;

siz aynı rakı masasına oturacaksınız. o seni hiç sevmemiş, sen ona tapmışsın bunlardan hiç söz etmeyeceksiniz… ama bileceksiniz. o sana neler yaptığını soracak. sen onun sana ne yaptığını anlatacaksın. Sen sormadan o işlerinden söz edecek, eğitiminden, arabasından, ondan bundan  –içinden kayacaksın-  sonra birden “ sen beni niye sevmedin” diye soracaksın. o da seni eve götürmek isteyecek –sarhoşsun çünkü- yüzü darmadağın edilmiş bir çilingir sofrasına dönecek. Tabi hiç bu kadar ayık olmadı. Hem seni sevmedi, hem de sevmediği sen kadar zihnini kimse bu kadar ayık tutmadı. –siktiiiir…………………………………………hepsini kendim uydurdum.

“koşan atlar, düşen atları hatırlatır.”
“sen gittin ve herkes ölmeye başladı”
“yeterince sevmiyorsun, sevseydin tüm sevmeyenler adına da severdin beni”

ha bir de Teoman’dan Kim şarkısını armağan ediyorum sana.

doğum günün kutlu olsun.

11012012-çiğdemtaş.

iki hüzünlü ahmaktık rol kesmiyorduk mizacımız buydu

Aklım olmasını istediğim adamlar oldu.
Onların bacaklarıyla yürümek, elleriyle tutmak, gözleriyle bakmak istedim. Aykırı teklifte bile bulundum  “ ya babam ol, ya eşim” dedim. Olmadılar. İşte onlardan kalma hayatımdaki adamların, hayatlarındaki kadınları ciddiye almayışım.
Ona, bendeki sıradanlıkla aşık olabilirdim. Onunla bir gün görüşürsek ona “seni ben doğurmuş olabilirim” diyebilirdim.Bunu yapmazdım. Kaldı ki yapsam da o anlardı. En iyi o anlardı.

Kalabalıktaki alabalıklar ben gibi yaparlar. Bütün oltalara değer geçer avcısını ararlar. Kalabalıktaki alabalıkların kalabalıkları bok yesinler. Kalabalıktaki alabalıkların kalabalıkları dağılsınlar ya da iyi işler için toplansınlar. Van’a gitsinler çocukları ısıtsınlar. Meclise gitsinler bir şeyleri değiştirmeye çalışsınlar.

“Omzuma bir kedi dövmesi yaptırsam kedileri sever misiniz bu yolla” diyebileceğim birileri olmadı mı? oldu. Bazı kızların laylon bazı kızların naylon çorapları olmadı mı? oldu. çorabın yapışmadığı tek kadın benim, çoraplarım ayağımda ters dönüyor. Çıplak ayaklarımı seviyorum. Her mektuba şöyle başlıyorum ;

“size kendimden bahsetmek istiyorum. Taşların kederi kadar pürüzlüyüm, bu doğuştan. ve çok şeyi bildiğime inanıyorum. Onları size öğretmek için sabırsızlanıyorum. Çünkü anneniz olmak istiyorum. Ellerim yamuk çarpık, bedenim eğri büğrü, kablim biçimsiz ama nice aşka ev sahipliği yaptı… keşke yürürken sesler çıkarsam da kırık olduğumu anlayıp şehrin afili piçleri kabuğumdan uzak dursa...”

Kendinden bahseden insanlara inanmıyorum. Çünkü onlar insanları kandırmaya kendilerinden başlarlar. “ben dobrayım neysem oyum direk söylerim bu yüzden beni pek sevmezler” derler. Sonra bende onları bunu dedikleri için sevmem.

önüm arkam sağım solum orospu çocuk. Oğlumun olmasından korkuyorum. Kızımın olmasından endişeliyim. Ya gönlü orospu olurda herkese verirse –gönlünü.

“boşuna endişeleniyorsun, sen bir fareye bile bakamadın, bide çocuk mu doğuracaksın, ışıkları kapat ve yat” dedi. Haklıydı. Ama içim öfkeyle dolup boşaldı o an.

yatağım mutfağım vatanım orospu çocuk. Hepinizin ebesini şey etmem ama hepinizin kafasını şey ederim. Yani kafanızda sigara söndürürüm demek istedim. Hepinizi seviyorum. En uygun zamanda, hayatımın son soundtracktinde Orhan gencebay bir teselli ver eşliğinde hepinize kendimden bahsetmek istiyorum. spot ışıkları altında, yeşilçamda...


23012012’ÇiğdemTaş

http://www.youtube.com/watch?v=XwUDEnUhU-Y&feature=player_embedded#!

biz enfeksiyonlu caddelerin çocuklarıyız.

Kaldı ki
Kalsiyumlu kağıtlar kesmedi ellerimi. Kartonlar üzerinde uyumadım. Çay bardaklarını gazetelere sarmadım. Bir evi bir başka eve taşımadım. Duvarlar kaldı. Bantlar duvarlarda kaldı. Çivileri sökemedim, kıyamadım. Edip öldü. Uğur öldü. Çok kişi öldü. Doğanları saymıyorum. Doğup da yerinde sayanların sözünü etmiyorum. – benim. Huzur istiyorum anlıyor musun? kimse ben güzelim diye kuş koymadı yoluma. Nilgün’ü anlamak kadını anlamaktır. Bilmezsin. bir sigara daha yakar mısın kirpik uçlarından, ayak uçlarından, ciğerlerinin uçlarından… duygusal olmak ayıp lan. Vallaha ayıp. Ama kimse duygusalsın diye sana uygun cümlelerle gelmez ki. örgün öğrenci sistemine şifreni bir girer görürsün FF’i. Hayat böyle. Çakmak taşlarına benziyor.

bir okyanusun birden boşalması ve tekrar dolması ve bu olurken gergedanların ölmesi gibi öfke. Aç ve doyumsuz bir hayvan heves. İnsanlar insanları ne zamandan beri öldürüyor. Sahi insanlar insanları niye öldürüyor? Eyleme dökülmemiş cinayetler işleniyor bedenimde ama hiçbir herif hiçbir bağrı yanık ağzı bozuk karı yada bir şarapçı çekip silahı dağıtmıyor beynimi. Ama hepsi öldürüyor. Bahçemdeki çiçekler benim katilim.

masaya rakı koy. Farelere peynir ver. Dişlerinin arasındaki çörek otunu çıkart. Yazılı kağıtlara tükür. Sokaklara da tükür. Sen Türksün. Biz enfeksiyonlu caddelerin çocuklarıyız izmaritli çöplü denizimiz de pis. Olsun. Yaşıyoruz elhamdülillah. Bilmeden yaşıyoruz aksak yaşıyoruz. Babamız gibi yaşıyoruz. Babamız eğri büğrüyse bizde eğri büğrü yaşıyoruz siyaseti futbolu hayatı. Dünya görüşümüz değişiyor lan. Tarihi bilmiyoruz. Bende bilmiyorum. radyo dinliyorum onun yerine. (www.romantikturk.com.tr)
elimde değil unutmak seniii kaçsamdaa kovalar anılarr beniiii boş hayallere sarılır gibi kolaymı unutmaaaaaaaaaaaaaaak biiii anda seniii.

- Bizden bir bok olmaz.

- Bugün de mi?

- He bugünde

Öyle sarhoş olsam ki demedim öyle sarhoş oldum ki her şeyi hatırladım. Siz siz olun öyle sarhoş olmayın. Öptüm.

24012012 ÇiğdemTaş

bam telimsin.

Sen bir konserin giriş parçası kadar enerjik çıkış parçası kadar naifsin bebeğim. Sen bam telimsin. Seslerimiz tize çıktığında bedenimde kırılan cam biblosun. Batmadan acıtan ama kanatmayan bıçaklarsın. Tekil değilsin. Renklerin gürültüsüsün. Gürül gürülsün. Bir değil ikisin. Bazen üçsün. İlahlaştıramadığım kibir tanrılarına idolsün.
Gri Paris’in en işlek caddesisin. Eyfelsin.
O filmde ocağın üstünde yakılan sigarasın. Müzeyyen Senar’ın sesinden fikrimin ince gülü, kalbimin şen bülbülüsün...

29012012-cigdemtas


http://www.youtube.com/watch?v=NRgooiRa6Y8&feature=player_embedded#!