Dünya senden ibaret değildi. Keşke dünya senden ibaret olsaydı.

23 Aralık 2010 Perşembe

ya yaralarına gülemeyen insanlardan olsaydık

Bir çocuğun yoktan anladığı kadar…


anlıyorum.
Biliyor musun? Ben en iyi bunu yaparım. Anlarım. Başka da bir halta yaramam. Buna kötü tarafından bakma. Bir zamanda olsa hafifletmedi mi? kabuğu…
Ne de olsa biz,
Ayrı doğruları olan aynı dünya insanlarıyız. Bir diğerimize inanmak ne haddimize. Hem hem benimde var doğrularım. Beynimde şekil almış, yaşadığım her insandan kalma komalarım, herkesi aynı kefeye koyma çabalarım. Kendi inandığım gerçeklerim. Size yalan gelen cümlelerim.
İlk öpücüğümü benden alan adam, inanmadı bana, inandırmaya çalışmadım. O, parasını seviştiği kadınları yazarak kazanırdı. Anlayamayacak kadar çocuktum o zamanlar. Hem o zaman teyze olmayacaktım. Annemin beni sevmesine engel üzüntüleri yoktu. Babam, babam beni dokunmadan severdi çok severdi hem de. İlk kez sımsıkı sarıldı bana. Bu ne demekti bildiniz mi? ‘içi kırık kız çocuğu tanrıya inanmaya başladı.

Dört ayda ne kadar büyüdüm bak, kocaman kadın oldum. Artık bazı sorumluluklarım var. Susmak gibi yerli yersiz sokaklarda, toplu taşıma araçlarında, sevmediğim adamların omuzlarında ağlamamak gibi. Evden çıktığımda karşılaştığım komşularım bana ‘merhaba’ demeden önce ‘nereye gidiyorsun?’ dediklerinde cevap vermek gibi.
Bir yerlerde daha olmuştum, kadın. Biberonuyla süt içen, babasının getirdiği oyuncakları açmayan, annesinin onu artık sevmediğine inanan, hasta kardeşini unutan, eniştesine aşık, beş yaşında saçları kısacık kestirilen kocaman kadın.
Bazen eskiyi çok özlüyorum. Eniştemi çok özlüyorum.
Hep başkalarına ait mavi önlükler giyen kız çocuğunu çok özlüyorum.

Düş bozumu
-da geldi çattı.

Kendine göre ‘insanları’ (beni değil veya herhangi birini değil, bu genel olmalı) tanıma yöntemi geliştiren bir adama düş’tüm, çok geçmedi düşlerinden düştüm. Canım hiç acımadı desem... Bu yalana ben bile inanmam. Acıdı. Çok şey öğrendim. Az şey öğrettim. Manzaralı evlerden duvar gören bir eve kendimi taşımanın kötü bir fikir olduğunu, rutubetli kalbimin oturulmayacak hale gelebileceğini kestiremedim. O kestirmiş olmalı. Büyük iyilik yaptı sağ olsun var olsun. 'buna kötü bakmıyorum.
Başka bir mevsimde, başka bir yaşımda, başka bir şehirde gene düş, düşüme.
Ben, severim.
Sevinirim.
Aaa Tanrı, O hala var derim.
Hem o zamana kadar belki en kadın, çok kadın, hiç kadın olurum.
'buna 'sakın' kötü bakma.
..................................................

Fark ettim de.
Önceden olsa bir kahve keser atardı kendimle olan problemlerimi. Kafein artık beynime işlemiyor. Tuhaf kadın hallerim. Bekaretim. Sizde ne gibi merak uyandırıyor bilemem ama ben gördüğünüz kadın hiç değilim. Beni sevmeye kalkmadan önce on kez düşünün. Arzulamak ile özlemek arasındaki farkı iyi bilirim. Çok istersem size de öğretirim. bilirim ki babam ve kendi doğurmadığım bir erkek,dışında hiç bir adam beni gerçekten sevmeyecek.
Yeri gelmişken,
Edebiyat yapmıyorum ben hiç yapmadım. Yapmayı da pek düşünmüyorum. Bu melankoli sizi öldürecekse okumayın beni. Hatta silin her bir yerinizden. Beni siz buldunuz. Edebiyat yaptım sandınız bağrınıza bastınız. Ay çok komiksiniz. Hadiyin buna hep beraber gülelim. nihahahaha ha ha!
İnsanların bir rahatlama biçimleri vardır. Benimki de yazmak. bana rahatlıyorum diye 'edebiyata saygı' diye saldırmayınız.hem. bu satırları yazarken ben genellikle ağlıyorum. Ama sonra zaman geçip kendim de okuyunca gülüyorum. Sıkıntı yok. Sizlerde kompleks haline getirmeyin beni, bunu,,,,,,,

Yaralarına gülemeyen insanları düşünün. Ya onlardan olsaydık.

Not :Anlamak, kesinlikle iyi bir şey değil. Duygu ve düşüncelerinizi sekteye uğratır. Anlamaktan sakının. Anlaşılmayı beklemeyen insanlardan olun.

ÇiğdemTaş

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder